Sakal-ı Şerif ziyareti bidat midir?
Mersin'de Selahattin Eyyubi İmam Hatip Ortaokulu Müdürü Kemal Güven'in Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında, öğrencilere içinde Sakal-ı Şerif olduğunu iddia ettiği cam fanusu öptürdüğü görüntüleri tartışma yarattı. İl Milli Eğitim Müdürlüğü de konuyla ilgili soruşturma başlattı.
Sakal-ı Şerifleri nasıl değerlendirebiliriz?
İslâmî kimliğin inşasına katkı sağlayıcı yönüyle bilinçle sakal bırakmanın sürekli sevap sağlayıcı bir erdem olduğu şüphesizdir.
Ancak kesilen/kısaltılan saç kıllarının kendinden veya dinden kaynaklanan bir kutsiyeti yoktur. Hz. Peygambere(s.a.) ait olması da kılı kıl olmaktan çıkarmaz ve onu yüceltemez. Gerçek budur.
Böyle iken İslâm Dünyası’nda Camilerde/Mescitlerde var olan veya var olduğu kabul edilen Allah’ın Resûlü’ne ait kılların dini merasimle ziyaretini nasıl değerlendireceğiz?
İnsanların sevdiklerine ait olup kendilerine intikal eden eşyaya değer verdikleri ve onları muhafazaya çalıştıkları, toplumların ise müzelere yerleştirip teşhir ederek ziyarete açtıkları bilinen bir gerçektir.
Veda haclarında abdest alırken organlarına temas eden suları avuçlayarak yüzleri gözlerine süren ve bunu sevgilerini izhar etmek için yaptıklarını söyleyen sahâbilere, Peygamberimiz, sevgilerini doğru konuşarak, çevrelerindeki insanlara ikram ederek ve kendilerine bırakılan emanetleri koruyarak göstermelerini emretmiştir.
Hz. Peygamberin dilinde sevgi açıklamanın yolu olarak onaylanmamışsa da kutsallık vermeksizin ona ait kılların veya vücuduna temas etmiş eşyanın hatıra olarak korunması güzel bulunabilir.
Biz burada Şerif olarak nitelenen onun saç/sakal kıllarının kıl olmanın ötesinde anlamı olup olmayacağını irdeleyeceğiz.
A- Sevgili Peygamberimizin Veda haclarında hac görevi olarak saçlarını kestirdiğini, kesilen saçlarının bir kısmını çevresinde bekleşen sahâbilere hatıra olarak dağıttığı ve kalan diğer kısmını da Ebû Talha El-Ensari’ye verdiğini biliyoruz. Eğer gerçekliği varsa günümüz İslam Dünyası Camilerinde ziyaret edilen kılların dağıtılan bu saçlar olduğu inancındayız.
Kesilen saçlarını bekleşenlere dağıtması, onun erişilemez tevazuu ile örtüştürülemeyeceği gibi, eşyanın takdis edilmesini onaylamayan İslâmî kurallarla da bağdaştırılamaz. Acaba dağıtımın makul bir sebebi olabilir miydi?
B- Hz. Peygamberin insan-peygamber olarak yaşadığı, güvenilir tarihî delillerle belgelidir.
-Salât ve Selam üzerine olsun- Peygamberliği Kıyamet Günü’ne kadar geçerli olduğuna göre onun hayatının, günümüzde de orijinalitesini koruyan Kurân yanı sıra maddi bir delille de kanıtlanması gerekmez miydi?
Kabul edilebilir iddialar olmasa da Hz. Musa ve İsa’nın bile tarihte yaşamış kişiler olmadıkları ileri sürülebildiği gibi Hz. Muhammed için de ileri sürülmesini engelleyecek maddi delillerin varlığı onu yüceltici olmaz mı?
C- Bilim ve teknolojinin geliştiği devrimizde saç/sakal kılları kişinin varlığı yanı sıra DNA’sını da belgelemektedir. Nasıl öldüğü veya öldürebildiğini açıklayabilmektedir.
İslâm Dünyası’nın değişik bölgelerinde asırlardan beri Hz. Peygamber’e aidiyeti kabul edilerek ziyaret edilen sakal-ı şerifler vardır. Bu kıllar O’nun dağıttığı bilinen kıllardan ise, birbirlerine uzak coğrafi mekânlardan alınacak örneklerin birbirlerinin aynı olması sakalı şeriflerin O’na ait olduğunu kanıtlayacaktır. Böylece Hz. Peygamber’in yaşamış kişilik olduğu, başta zamanımız olmak üzere Kıyamet Günü’ne kadar her devirde kanıtlanmış, yalnızca ona ait olan bir mucizevî özellik açığa çıkarılmış olur.
Bizim inançlı, ilgili ve yetkili kişilere çağrımız değinilen bilimsel atılıma öncülük ederek bu mucizevî olayın tespitine yol açmaları, bidat olarak sürdürülen sakal-ı şerif kutlamalarını layık olduğu zemine oturtmalarıdır.