Rabıta Bir Şirkse Allah’ı Bilgisizlikle Nitelemek Daha Büyük Bir Şirktir

Rabıta Bir Şirkse Allah’ı Bilgisizlikle Nitelemek Daha Büyük Bir Şirktir
Rabıta Bir Şirkse Allah’ı Bilgisizlikle Nitelemek Daha Büyük Bir Şirktir
Rabıtayı Şirk olarak niteleyenler, Allah’ın insanların iradeli geleceğini bilmediğini söylemeyi, Kur’ân gerçeği imiş gibi sunuyorlar. Siz ne dersiniz?

Söze bir âyetle başlaylım:“... Allah insanların geleceğini de bilir geçmişini de. İnsanlar ise O’nun ilminden ancakO’nun dilediği kadarını kavrayabilir... ” ( Bakara 2/255)



Rabıta ile ilgili bazı sorulara daha önce cevap vermiştim. Mesela cevaplarımda onun şirke kadar açılım gösterilebilecek bir bidat olduğunu ve caiz görülemeyeceğini beyan etmiş, Rabıtalarını yalnızca bir sevgi tezahürü olarak niteleyen kişiler için Rabıtanın tek başına Şirk delilli olamayacağına da işaret etmiştim. Ayrıca Şeyhe Rabıta’nın ilk dönem mutasavvıflarınca bilinmediği ve uygulanmadığına da değinmiştim. Ancak tarihi dönemlerde filozoflarca ileri sürülen “Allah’ın insanların iradeli geleceğini bilmediği” şeklindeki görüşü, Şirke düşürücülükte Rabıtadan daha tehlikeli bulduğumu açıklamak isterim.



Kabul edilebilir bir teville yorumlamaksızın , “Allah’ın, insanların iradeli geleceğini bilmediğini ”söylemeyi, belirli şahıslarla irtibatlandırmaksızın Şirk’e yaklaşım olarak görürüm.

Allah’a ait vasıflardan biri veya bir kaçını, Şeyhe yamamak anlamına Rabıta Şirk olarak kabul edilirken insanların iradeli geleceğini bilmemekte Şanı Yüce olan Allah’ı insanların düzeyine indirmek veya yedi milyar insanı Allah’ın düzeyine çıkarmak, bir diğer anlatımla bilgisi sınırlı olan insanı, sınırsız olan Allah’a denk kılmak nasıl olur da Şirk görülemez?

Kur’ân, ”... Bilmediğimiz varlıkları yaratmakta olan ” (Nahl 8) Allah’ı yücelterek “Hiç Yaratan yaratmayan (üstelik kendisi yaratılan) gibi olur mu? Düşünüp öğüt almayacak mısınız?” (Nahl 17) derken, ” Kâfirlerin putlarını ve putlaştırdıkları kişileri bazı sıfatlarında göklerin ve yerin... hâlikı olan Allah’a denk kılmalarını Şirk olarak niteleyip yererken “(Enâm 1) böylesi , Allah’ın insanların iradeli geleceğini bilmediği şeklindeki batıl bir iddia Kur’ân adına nasıl ileri sürülebilir?

Kur’ân’da sınırsız bilgi sahibi olduğunu, yarattıklarını ilmi ile kuşattığını; bilgisini yokluğa taallük ettirerek “Ol” emri verdiğini, geleceği içine alan gayb ve kalplerdeki sırlar da dahil her varlığı/yokluğu yalnızca Kendisinin bildiğini yüzlerce âyetle açıklayan , biz insanların bilmediklerini bildiğine vurgu yapan ve bilmek için biz insanlar gibi vasıtalar edinmeye ve denemeler yapmaya muhtaç olmayan ve üstelik insanların iradeli geleceğini bildiğine ilişkin pek çok Kur’ânî ve Fıtrî örnekler sunan Allah’ı insanın geleceğini bilmemekle tavsif etmek kabul edilebilir bir inanç değildir.

Mesela İnsanların evleneceği eşlerini bilmediği ileri sürülen Allah nasıl oldu da yüzyıllar öncesinden Abdullah’ın Amine ile evleneceğini ve Muhammedin (sav)doğacağını bildi de onun peygamberliğini Tevrat’ta ve İncîl’de açıkladı ve nasıl oldu da Muhammed’in peygamberliğine inanacakları bildi de onların vasıflarını Tevrat ve İncîl’de beyan etti... İnsanların iradeli gelecekleri dahil onların dünya ve âhiretlerine ilişkin pek çok bilgiyi ve hatta diyaloğu içeren Kur’ân- Kerîm paça parça indirilmeden önce Levh’de Mahfûz değil miydi?

Allah’ın insanların iradeli geleceğini bilmesi, iddia edildiği gibi Kur’an ile çelişen bir kader anlayışını gerektirmez. Pek çok âyette insanları yalnızca amellerine göre yargılayacağına vurgu yapan, bu gerçeği kulların anlayacağı dille ifadelendirmek için onları deneyeceğini onlarca defa dile getiren ve denemeye ilişkin âyetlerin yalnızca birinde denemeyi onların amellerine oluş anında da tanık olmak için yaptığına değinen (Muhammed 31) Allah’ın bu beyanını ve bir benzerini (Al-i İmran 142) denemeye ilişkin Mesânileri dahil yüzlerce âyetten soyutlayarak anlamaya çalışmak tarihler boyu tekrarlanan hataya düşmektir.

Bu metotla hiçbir Kur’ânı hüküm anlaşılamaz . Açıklayıcı olan Mesanî (aynı konudaki ikişerli dörderli... )nitelikli âyetlere baş vurmadan örneğin kulların dilemesini Allah’ın dilemesine bağlayan; hidayet ve sapıklığı doğrudan Allah ile irtibatlandıran onlarca âyet nasıl anlaşılacaktır?

Tarihler boyu filozofların savunduğu bu gibi düşünceleri yeni bir keşif gibi Müslümanların gündemine sokma girişimlerini doğru bulmuyoruz. Sorular yöneltilmeseydi ve Hakkın hatırının üstün tutulması gereği olmasaydı konuyu gündemimize de almazdık. Birilerini illa da ikna etmek gibi bir amacımız yoktur. Herkes, kendi niyeti, inancı ve amelinden sorgulanacaktır.

Son olarak söyleyeceğimiz şudur:

Şanı Yüce olan Allah, “Kün” emriyle yöneldiği yokluğu varlığa dönüştürdüğünü; hal ve gelecek, iradî ve gayr-ı iradî ayrımı yapmaksızın bilgisi ile de bütün varlıkları kuşattığını, bildirmektedir. Hangilerinin daha güzel amellerde bulanacağını denemek için yarattığı insanları da yapıp ettikleri ile hesaba çekeceğini açıklamaktadır. Bilmesi ve denemesi arasındaki ilişkinin mahiyetini yalnızca O bilir. Yaratık olmamızın doğurduğu gereğince anlayamama problemini “Gayb’a İman” ile çözümler, iradeli geleceği bilmemek gibi bir nakîsayı Allah’a yamar olmaktan Yüce Zatına sığınırız.

Sözü başladığımız gibi âyetlerle bitirelim:

“Allah insanların geleceği de bilir, geçmişini de. Fakat onların bilgisi Allah’ı kuşatamaz. ” (Tâhâ 20/110)

“Allah insanların geleceği de bilir, geçmişini de. Zâten bütün işler de Allah’a dönecektir. ” (Hac 22/76)